17 Mart 2008 Pazartesi

BEDELİ ÇANAKKALE'DE ÖDENECEKTİR!


Galatasaray Lisesi'nde okurken Çanakkale Cephesi'ne subay olarak gönderilen Mehmet Muzaffer Bey, karargahın, lastik ile diğer bir takım ihtiyacını teminine memur edilmiş. Karaköy'deki bir Yahudi'de istediklerini buldu.Fiyatlar fahiş! Mecburen anlaşmaya varıldı . Gereken parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye'ye gitti. Kaymakam "Ne alınacak?" dedi. Muzaffer'in "Otomobil ve kamyon lastiği..." cevabını duyunca bir an durdu ve "Bana bak oğlum! Ben, askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun " dedi. Gerken parayı alamayan Muzaffer, selam verip dışarı çıktı.
Bu lastikleri mutlaka almak için çara düşündü. Çareyi bulmuştu. Yahudi tüccarın yanına giderek "Ödeme işlemleri akşamüstü bitecek. Yarın öğleden önce vapur kalkıyor, yetiştirmem gerek. Onun için sabah ezanında geleceğim, malları mutlaka hazır edin. Ama altın para vermiyorlar, kağıt para verecekler" dedi. Yahudi " peki" dedi.
Ertesi sabah, Muzaffer, malzemeyi arabaya yükledi ve Yahudi'ye bir yüzlük kaime (para) verdi.
Malzeme araba ile Sirkeci'den gemiye aktarıldı ve gemi Çanakkale'ye doğru yola çıktı.
Üç gün sonra Yahudi tüccar, elindeki yüzlüğü bozdurmak üzere Osmanlı Bankası'na gitti.
Bozmadılar. Çünkü elindeki para sahteydi. Muzaffer, bütün gece, temin ettiği özel kağıda çini mürekkebi ve boya ile parayı gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede taklit etmişti. O devrin paralarının üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu. "Bedeli Dersaadet'te altın olarak ödenecektir. "
Muzaffer, yaptığı taklit paradaki bu ibareyi şöyle yazmıştı: "Bedeli Çanakkale'de altın olarak ödenecektir."Onun burada altın dediği, Çanakkale'de Mehmetçiğin akıttığı, altından değerli kanıydı.
Yahudi tüccar, bunu sorun haline getirmedi. Ama haber bütün İstanbul'da yayıldı. Şehzade halim Efendi, lalasını gönderip Yahudi tüccardan, taklit yüzlük parayı bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli mücevher çekmecesine yerleştirip İstanbul Polis Mektebi'ndeki emniyet müzesine hediye etti.

(Bir takvimin arka sayfasında okudum, beğendim, sizlerle paylaşmak istedim)

Gelin, Çanakkale Zaferi'nin ne koşullarda kazanıldığını bir kez daha hatırlayalım! 43.NCÜ ALAY 1NCİ P.TB. 1NCİ BÖLÜK'ün 1917 yılı yemek listesine bir göz atalım!


GÜN ------- SABAH ------- ÖĞLEN -- AKŞAM - ----------------EKMEK
15 Haziran - üzüm hoşafı --- yok ------ yağlı buğday çorbası --- tam
26 Haziran - yok----------- yok ------ üzüm hoşafı --------------tam
18 Temmuz- üzüm hoşafı ---- yok ------ yok ------------------yarım
8 ağustos - Yarım ekmek --- yok ------ şekersiz üzüm hoşafı--yok


Not: 21 temmuz 1917'den itibaren başlayarak ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir çünkü un ve ekmek kalmamıştır....

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.




15 Mart 2008 Cumartesi

Güzellikleri Paylaşmak!



Nilüfer

sizi kim bıraktı gözlerimin içine
ağlamaktan yorgun
rüzgârdan kaçak
durgun sularda nilüferken ben
yalnızlığına mahkum!

-hani buradaydınız az önce
sözcükleri bir bir dizen-

içlendim, ezildim, büyüdüm, ağladım
duydum…
sesimi duyurdum mu?

sizdiniz
hani göz kapaklarım düştükçe aralayan
elimi tutup bırakmayan
dizlerimin takati yokken
dik dur diyen annemin sözü çizildi zihnime!
ekledim… geceleri sabahlara
köz olmayi bekleyen şehirlerden
kaçtım! ...
denize boyandım az önce
çığlık çığlık martı oldum
duymadınız…


neredeydiniz
soğuk kış gecelerinde
sabrımı çengelleyip göğsünüze bekledim
gözümde biriken hayatlar
usul usul düştü toprağa
her defasında uyuttum özlemlerimi
unutmadım hiçbir ismi
dönmediniz…


Banu Kalyoncu
2007/01/20


.Arkadaşlar, merhaba! Karabatak gibi ortadan kayboldum değil mi? Neyse ki döndüm! Nerelerde miydim? İsteksizlik, can sıkıntısı, bilgisayar tahammülsüzlüğündeydim! Zaman zaman hepimizini yaptığı gibi ruhumu karartma çalışmaları içerisindeydim! Sona erdirdim.
Veee Burçak aldığı kiloları verebilmek için diyete girdi. Hem de geçen hafta ortası. Yaptığım bir pastayı sizlerle paylaşacaktım, krema ile hamuru birbirine yakıştırmadım, kendi uyarlamamdı. Aldığım hazır pasta kreması her ne kadar içine margarin katmasam da ağır geldi. Onca malzeme ziyan oldu, çöpe gitti. Ama porsiyonluk pastadan büyük bir sabırla iki tane aldım, sonunu getiremedim. Bir daha ki sefere daha iyisini yaparım dedim kendi kendime!
Sonra da amaaaaaaan dedim ve pasta başta olmak üzere tüm hamur işlerinden vazgeçtim. Uzunca bir süre! Sapıtmıştım ama hemen her akşam bir kurabiye, kek, pasta! Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz? Ekmeği de azalttm. Abartılı mı yiyordum hayır ama şimdiye göre evet! Pilates ve yogaya da başlıyorum! Kim tutar beni?
Bundan sonra böyle vallahi! Hiç acıma yok! İstediğim kiloya indikten sonra yalnızca hafta sonları tatlı, kurabiye yapıp kalanını paylaşacağım! Üst kat komşum, sevgli arkadaşım Dilekçim'i de uyardım bize hiç bir şey getirmemesi konusunda! Okuldaki kokulara dayanamam sanıyordum, ne pizzalar, kekler, poğaçalar, börekler, pilavlar pişti de yemedim! Yemem! Önemli olan karar vermek, değil mi ama? Nasılsa evde sebze ağırlıklı besleniyoruz!
Eveeeet, bende haberler böyle!
Bu arada iki kurabiye tarifi de üst üste gelmesin istedim. Bir daha ki yazımda diğer kurabiyemin tarifini ve deee yemek kitaplarımı paylaşacağım sizlerle!
Söz veriyorum! Sizlerle paylaşacağım çooook kitabım var, Burçak, kitap almaya doyamadı da bu aralar! Sizleri de bıktırmadan usulca usulca paylaşacağım!
İyi tatiller, sevgiyle kalın sevgili dostlarım! Sizi çok özlemişim ben!






.