18 Aralık 2009 Cuma

AŞIK OLMAK ANLATILMAZMIŞ


Seninle doğdum gülüm,senle var oldum
Eğer sensiz kalırsam dayanamaz ölürüm
Senle aşkı tanıdım,beklentisiz sevdim
Aşık olmak anlatılamazmış onu anladım...

Yorulduğum,korktuğum anlar çok oldu
Zaman geldi acıdı yüreğim,yaralandı
Bir sözünle ,bir hareketinle çok kırıldı
Aşık olmak anlatılmazmış onu anladım...

Bölmedim kalbimi paylaşmadım kimseyle
Sana adadım bedenimi de benliğimi de
Cesaretin varsa sende yaşarsın benle
Aşık olmak anlatılmazmış onu anladım..
.
Gözlerde görüyürum aşkı her baktığımda
Hayatıma anlam katıyorsun düşündüğümde
Bilinmeze doğru yola çıktım sevdiğimde
Aşık olmak anlatılmazmış onu anladım...

Aşkı yaşıyorum damarlarımda,yakıp geçiyor
Aldığım her nefes sanki gülüm sen oluyor
Uykusuz gecelerde yüreğim hayaline sarılıyor
Aşık olmak anlatılmazmış onu anladım....

Hasibe Kaya

Aşık olmak gururunu bir yana bırakmakmış, göremesen bile sevmekten vazgeçememekmiş bunu anladım!!!

17 Aralık 2009 Perşembe

Gittiğini Zannedersin Ama Gidemezsin.


Uyudun değil mi bir tanem?
Ben sana gurbetteyim.
Gözlerimde yaşlarla,
hala hasretinle sevişmekteyim.
Kanım durdu damarlarımda,
sensiz bir çölde gezmekteyim.

O çöl ki benim tüm hayallerimi serapsız bırakır,
sevdasız, susuz, aç bırakır.
O çöl' ki beni üzüm gözlüm,
o çöl ki beni sensiz bırakır.

Ama ben beklerim bir umutla,
yanında geçireceğim günleri.
Bir Bodrum akşamı ay sustuğunda
yüzünle aydınlatacağım geceleri.
Ve onmaz hayaller beşiğinde avuturum düşlerimi,
çünkü saçların uzaktır bana, tenin ırak,
karşı konulmaz bir uzaklıktan sana seslenir düşlerim.
Sadece düşlerim olsa neyse ne be üzüm gözlüm
gülüşlerim, sevinçlerim,
umutlarım, hasretlerim.

Ve ben içime akıtırken gözyaşlarımı,
sensizlikte boğulmaya devam etmekteyim.
İçimde saklıyorum bakışlarını
ve bilirim çaresi yok sensizliğin

Gitmek kolay mıydı be bir tanem,
sevdiğinden çekip gitmek?
Bir evden gitmek kolaydır,
bir şehirden ya da ülkeden
gidebilir herkes ayaklarının götürdüğü her yere,
terk edebilir arkasına bile bakmadan her şeyini,
hatta canından bile vazgeçebilir.
Bilinmeze gitmeyi bile göze alabilir herkes.
Bir mezar taşına adının yazılmış olması
kolaydır elbet herkese
ama zor olan sevgilinden gitmektir.
Gitmen gerektiğini bildiğin halde gidememek.
Bu nasıl bir duygudur bilir misin sevgili?
Bilemezsin tabi.

Gidememek soluk almaktır nefessiz
Gidememek yaşayamamaktır sensiz
Gidememek kim olduğunu bilmemektir bedensiz
Gidememek...

Bilemezsin değil mi sevgili
birini gerçekten sevdiğinde
başına neler geleceğini?

"Birini çok sevdiğinde, o seni çok üzse de
onun yanında ağlamak istersin.
O sana korkunç bir şey yapsa da
onun kollarında teselli bulmak istersin.
Birini çok sevdiğinde,
sana bin kere yalan da söylese
yine herkesten çok ona inanmak istersin.
Birini çok sevdiğinde,
Gidemezsin.

15 Aralık 2009 Salı

Silinsin



Aniden gittin içimde fırtınalar koparttın
Sözcükleri çıkmadan dudaklarıma tıkadın,
Çanakkale sokaklarında, sensiz bıraktın,
Sanki ruhum gibi hava bulutlu,şimdi yoksun,
İçimde ki fırtına aksetti şehrime yaşadığım,
Dışarda şiddetli bir rüzgar esiyor durmadan,
Bana sanki senin o mis kokunu getiriyor...

Elimdeki kadehlerim bitmeden canım doluyor,
Seni unutmak istedikçe aklım sana takılıyor,
Sevda şehrinde atıyormuş yar ayrı yürekler,
Ne kadar uzakta olsanda bu kalp seni seviyor,
Senden kaçmak istedikçe bir güç itekliyor,
Omzumdan tutan bir el uzaklara bırakmıyor,
Kulaklarımda çınlıyor o billür gibi sesin...

Seni görmem mümkün değil bunu ben bilirim,
Ama şu garip yüreciğime inan söz geçiremem,
Beni sevmediğini derim fısıldarım anlatamam,
Ne söyleneni anlarım ne de senden vazgeçerim,
Yıllar geçsede, gerçeğim sende son buluşum,
Sen kalbime yazdığım ilk değil sen sevdiğim,
Hayalin gözlerimden gitmiyor adın dilimden...

Arkama bakmadan senden uzağa kaçmak istedikçe,
İçimde sessiz çığlıklar büyüyor yar sensizlikte,
Söylediğin yalanlar birbir içime çöreklenmekte,
Diliyorum yaradanımdan dindirsin acımı içimde,
Vefasızlığını anlatsın, söz dinlemez yüreğime,
Unuttursun seni, boşuna ümit eden şu gönlüme,
Silinsin hayalin gözümden sesin kulaklarımdan..

Hasibe Kaya


Üyesi olduğum gruptan gelen bu çok anlamlı ve etkileyici şiiri siz dostlarımla paylaşmak istedim! Zaman zaman hepimiz vedalaşmak durumunda kalabiliyoruz sevdiklerimizden! Bunu her ne kadar istemesek te!
Dostça kalın!

11 Aralık 2009 Cuma

Mevlana'dan Öğütler



1. Cömertlik ve yardim etmede akarsu gibi ol.

2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

6. Hoşgörürlükte deniz gibi ol.

7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

7 Aralık 2009 Pazartesi

Yaşatılan Duygular Önemli


"Çocuklarınız, hiçbir zaman onlara sağladığınız madensel değerleri anımsamayacaklardır. Onların anımsayacakları tek şey, onlara yaşattıklarınız duygulardır."

Richard L. Evans

28 Kasım 2009 Cumartesi

İçimizdeki Haykırışlar


EMMA SHAPLIN

gordana | MySpace Video


İçimizdeki haykırışlar, çığlıklar böyle güzel ifade bulur mu?

Yaşadıklarımdan Öğrendiklerim...


* Vedaların acı vereceğini bilsek te kaçınılmaz olduğunu öğrendim.

* Uzayan vedaların baş ağrılarımızı, mutsuzluğumuzu arttırdığını öğrendim.

* Sevilmediysek gururumuzu düşünüp arkamıza bakmadan gitmemiz gerektiğini öğrendim.

* İçimiz kan ağlada da, uykusuz geceler geçirsek te, gözyaşlarımız fazla mesai yapsa da hayatın devam ettiğini öğrendim.

* Ve fark ettim ki vedalaşmak ne kadar üzüntü verse de, canımız yansa da ağrılarımız hafiflemiş.

* Ve öğrendim ki sevgi dilenilmez! Dilenilir gibi hareket edilmez!Çünkü sevgi paylaşılırsa güzeldir!

* En önemli şeyin kendimizi sevmek, kendimizi teselli edebilmek için içimize yönelmek, yarından umut etmek olduğunu öğrendim.

* Ve hala çok saf olduğumu anladım. Bu dünyada kimseye, hiç kimseye koşulsuz güvenilmemesi gerektiğini öğrendim!

* Son olarak kendimize bir buket çiçek hediye edip ruhumuzu şımartmak gerektiğini öğrendim.

26 Kasım 2009 Perşembe

Mutlu Bayramlar


Tüm sevdiklerinizle keyifli, neşeli, mutlu, huzurlu, sağlıklı nice bayramlar geçirmeniz dileğiyle!

23 Kasım 2009 Pazartesi

Öğrendim ki....


Yıllar sonra öğrendim ki...

Öğrendim ki...

Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.

Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,

Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...

Güveni geliştirmek yıllar alıyor,

Yıkmak bir dakika.


Öğrendim ki...

Olmak istediğim insan olabilmem

Çok vakit alıyor.


Öğrendim ki...

Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın

Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.


Öğrendim ki...

Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor. (Ruhat Cengiz)

22 Kasım 2009 Pazar

Sevginin Mevsimi



Eli öpülecek kadınsınsınız siz Suna Tanaltay! Yüreğime su serptiniz!
Üyesi olduğum gruba gönderilen yazıyı siz dostlarımla paylaşmak istedim!
Mutlu haftalar!

21 Kasım 2009 Cumartesi

Eczanelerimiz Kapatılmasın


Hastanelerden, doktorlardan önce ulaşabildiğimiz, bizden desteklerini esirgemeyen,güler yüzle aydınlatan, yardımcı olan, dostlarımızdan, sırdaşlarımızdan olmak istemiyoruz. Sağlığın can damarı olan eczanelerimizin kapatılmasını istemiyoruz!

Destek Vermek İçin Tıklayınız.

  • teb
  • 20 Kasım 2009 Cuma

    Avucundaki Kelebek...


    Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam.
    Etrafındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş.
    Bir gün anneleri onları dağdaki bilge bir adama götürmeye karar vermiş.
    Kızlar, bilge adamla bir süre çok mutlu olmuşlar ama sonra sıkılmaya başlamışlar,
    "Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım" diye düşünmüşler...
    .........Kızlardan biri "Buldum!" diye sevinmiş.
    İki elimin arasında bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım:
    "Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?
    'Ölü' derse, kelebeği bırakacağım. 'Canlı' derse, avucumu hafifçe bastıracağım.
    Her ne derse desin cevabı bilemeyecek."
    Kızlardan birisi kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış.
    (Şimdi lütfen siz de yapın. Avuçlarınız birbirine bakacak şekilde ellerinizi birleştirin ve uzatın. Ben açın deyinceye kadar da açmayın).
    Ve sormuş:
    "Avucumun içinde bir kelebek var: canlı mı, ölü mü?"
    Bilge adam cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış, bakmış ve cevaplamış:
    "Senin elinde kızım. Senin elinde... canlı kalması da senin elinde ölü olması da!"

    Şimdi bakın hayatınıza ve mutluluğunuza.
    Nerede mi?

    Açın avucunuzu...
    Sizin ellerinizde: Tam avucunuzun içinde...

    Bir Portekiz atasözü der ki:
    “Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız.”

    10 Kasım 2009 Salı

    Ata'mızı Anarken


    Bugün, okulda Ata'mızı anma töreni vardı, saygı duruşunda bulunduk, İstiklal Marşı dinledik, Onuncu Yıl Marşı eşliğinde fotoğraflarına baktık. Çocuklarımız, şiirler okudular,birlikte şarkılar söyledik!
    Ve bir kez daha çok çok etkilendim, tüylerim ürperdi. Ata'mızı bir kez daha özlemle andık!Özlem duygusunun ne kadar büyük olduğunu da anlamış olduk!
    Ne tuhaf bir durum değil mi? Hem içimizde yaşadığını ifade ediyoruz hem de özlemimimizin büyüdüğünü duyumsuyoruz!
    Yukardaki resmi okulda da gördüm, eridim bittim! Delip geçen ama bir o kadar da hüzünlü bakışlar! Ata'mız ne kadar yakışıklı, karizmatik ve etkileyici!
    Evet özlemle anıyoruz, kalbimizde yaşatıyoruz ama bir yandan da izinde gitmeye, onurlu bir biçimde yaşamaya, doğru bildiğimizden şaşmamaya çalışıyoruz!
    Atam, seni çok seviyoruz! Sevgimiz, saygımız her geçen gün içimizde büyüyor!
    Ve biz öğretmenler, seni, öğrencilerimize doğru olarak anlatmaya, minik kalplere, Atatürk sevgisi aşılamaya yemin etmiş olarak yolumuza devam ediyoruz!

    Ata'mızı Anarken


    Bugün, okulda Ata'mızı anma töreni vardı, saygı duruşunda bulunduk, İstiklal Marşı dinledik, Onuncu Yıl Marşı eşliğinde fotoğraflarına göz baktık. Çocuklarımız, şiirler okudular,birlikte şarkılar söyledik!
    Ve bir kez daha çok çok etkilendim, tüylerim ürperdi. Ata'mızı bir kez daha özlemle andık!Özlem duygusunun ne kadar büyük olduğunu da anlamış olduk!
    Ne tuhaf bir durum değil mi? Hem içimizde yaşadığını ifade ediyoruz hem de özlemimimizin büyüdüğünü duyumsuyoruz!
    Yukardaki resmi okulda da gördüm, eridim bittim! Delip geçen ama bir o kadar da hüzünlü bakışlar! Ata'mız ne kadar yakışıklı, karizmatik ve etkileyici!
    Evet özlemle anıyoruz, kalbimizde yaşatıyoruz ama bir yandan da izinde gitmeye, onurlu bir biçimde yaşamaya, doğru bildiğimizden şaşmamaya çalışıyoruz!
    Atam, seni çok seviyoruz! Sevgimiz, saygımız her geçen gün içimizde büyüyor!
    Ve biz öğretmenler, seni, öğrencilerimize doğru olarak anlatmaya, minik kalplere, Atatürk sevgisi aşılamaya yemin etmiş olarak yolumuza devam ediyoruz!

    25 Ekim 2009 Pazar

    Üçüncü Şahsın Şiiri


    İnsan, yüreğinde neyi yaşarsa onu yansıtıyor değil mi?

    Gözlerin gözlerime degince
    felaketim olurdu,ağlardım
    beni sevmiyordum, bilirdim
    bir sevdigin vardı,duyardım
    çöp gibi bir oğlan,ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldürecemden korkardım
    feleketim olurdu aglardım
    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlarkuş gibi gülerdi
    sesizice bir cigara yakardım
    parmaklarım ucunu yakardım
    kirpiklerini eğerdin,bakardın
    üşürüm,içim ürperirdi
    felaketim olurdu, ağlardım
    akşamlarbir roman gibi biterdi
    jezabelkan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felaketim olurdu,ağlardım

    ATİLLA İLHAN

    Kadınlar İçin Sone


    Ben güzel gözlü kadınları severim
    Bir de küçük ayaklıları, uzun boyluları
    Hem nasıl severim, öyle severim işte
    Terler avuçları, kesilir solukları.

    Ben mahzun kadınları severim,
    Yavru ceylanca kadınları, ürkekçe,
    Hem nasıl severim, öyle severim işte.

    Bilemezsin ne güzeldirler öpüştükçe,
    Ben akıllı kadınları severim,
    Düşünen, az konuşan, çok bilen,
    Her yerde her zaman nazı çekilen,
    Hem nasıl severim, öyle severim işte.

    İçimde büyük, sonsuz ateşler yanmalı
    Ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı.

    Ümit Yaşar Oğuzcan

    13 Eylül 2009 Pazar

    Dance Me To The End Of Love - Leonard Cohen



    Son günlerde kendimi sıkça dinlemekten alıkoyamadığım klasikleşmiş muhteşem bir Leonard Cohen parçasını paylaşmak istedim sizlerle!

    evliliğe dans et benimle,dans et benimle
    Dance me very tenderly and dance me very long
    nazikçe dans et benimle ve uzun dans et
    Were both of us beneath our love, were both of us above
    ikimiz de aşkımızın altındayız,ikimiz de üstündeyiz
    Dance me to the end of love
    benimle aşkın sonuna dans et
    Dance me to the end of love
    benimle aşkın sonuna dans et
    Dance me to the children who are asking to be born
    
    dünyaya gelmeyi soran çocuklara dans et
    Dance me through the curtains that our kisses have outworn
    perdelere doğru dans et benimle öpücüklerimiz eskisin
    Raise a tent of shelter now, though every thread is torn
    sığınak çadırı dik şimdi,tüm teh,yine de tüm ipler kesik olsun
    Dance me to the end of love
    benimle aşkın sonuna dans et
    Dance me to your beauty with a burning violin
    güzelliğin şerefine alevli bir keman eşiliğinde dans et benimle
    Dance me through the panic til Im gathered safely in
    paniğe doğru dans et benimle kendimi güvenle toparlayana kadar
    Dance me to the end of love
    benimle aşkın sonuna dans et
    Dance me to the end of love
    benimle aşkın sonuna dans et
    Dance me to the end of love
    benimle aşkın sonuna dans et

    Yeniden görüşünceye dek dostça kalın! İyi Pazarlar!;)))

    10 Eylül 2009 Perşembe

    Doğru Bildiğin Gibi Yaşa


    Bir zamanlar 1 oglu ve 1 esegi olan fakir bir kari-koca varmis.

    Imkânlarini daha iyiye goturmek ve dunyayi tanimak icin sehir -sehir
    dolasmaya karar vermisler ve kucuk ogullarini eseklerinin sirtina bindirip yola
    koyulmuslar.

    Ilk geldikleri koyde insanlarin arkalarindan:

    '' su terbiyesiz cocuga da bakin! Kendisi esegin sirtinda rahatca
    yolculuk ederken,

    Zavalli anne ve babasi kan ter icinde yuruyorlar!' ' dediklerini
    duymuslar.

    Baba esine donmus ve '' biricik oglumuzun terbiyesizlikle suclanmasina
    izin veremeyiz,

    En yasli ben olduguma gore esege ben bineyim siz ana-ogul yuruyun''
    demis.

    Ve boylece giderken baska bir koye gelmisler.

    2. Koyde ilerlerken insanlarin:

    'su ahlaksiz adama da bakin, kendisi esegin sirtinda seyahat ederken
    zavalli oglu ve karisi yurumek zorunda kalmis! '' dediklerini duymuslar.

    Ahlaksiz biri olmayi kendine yakistirmak istemeyen baba karisini
    segin sirtina bindirmis ve baba-ogul yanlarinda yururken 3. koye gelmisler!

    3. Koyde insanlarin arkalarindan : ''zavalli yasli adam, hem butun gun
    esek gibi calisiyor kendisini prenses sanan karisi da hem kocasinin hem de ufacik oglunun
    yaninda yurumesine aldirmiyor.

    Herhalde cocuk da uvey evlattir ''dediklerini duymuslar.

    Bunun uzerine tum aile esegin ustune binmisler ve 4.koye ulasmislar.

    4.Koyde insanlarin: ''su canavar insanlara da bakin!

    Zavalli esegin belini kiracaklar ''dediklerini duymuslar.

    Esekten inip ucu de hayvanin yaninda yuruyerek 5. koye varmislar.
    Bu kez duyduklarina inanamamislar :

    Koyluler gulerek : 'su uc salaga bakin, kendilerini tasiyacak bir
    esekleri oldugu halde yuruyerek yolculuk yapiyorlar ''!!!

    >SONUC: GENELLIKLE INSANLAR ELESTIRMEK ICIN HER ZAMAN BIR EKSIGINI
    >BULACAKTIR VE KIMSE SENI OLDUGUN GIBI
    KABUL ETMEYECEKTIR.

    ONUN ICIN DOGRU BILDIGIN SEKILDE YASA. HAYAT ON PROVASI YAPILMAMIS BIR
    TIYATRO GOSTERIDIR.

    BU ALKISI OLMAYAN TIYATRONUN PERDESI KAPANMADAN; GUL, SARKI SOYLE,
    DANS ET VE ASIK OL...HERŞEYE..

    HAYATININ HER ANINI DEGERLENDIR.

    Charlie Chaplin

    9 Eylül 2009 Çarşamba

    KADINA


    Eğer kral olsaydım.! Çiğneyerek tahtımı
    Memleketin halkını dizlerine sererdim.
    O kuvvetli hükmümle bütün tacı tahtımı
    Bir tek bakışın için sana feda ederdim.

    Eğer Allah olsaydım.! O heybetli, o derin
    Kainatın, semanın, denizlerin, her yerin
    İrademin önünde eğilen meleklerin
    Sevgilim bir busene hepsi senindir derim

    Victor Hugo

    8 Eylül 2009 Salı

    KUSURSUZ OLMAK


    Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine.. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve..Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış...Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi,ırmak kenarında adama şöyle demiş: 'Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor..' Adam gülümseyerek dönmüş testiye; 'Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlaklığını biliyordum..Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. Ve hergün o yolda ben su taşırken,sen onları suladın.. 2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp,masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye cevap vermiş.

    Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has kusurları vardır. Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan mükafatlandıran, renklendiren..

    Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin..
    Onlarda ki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...


    Can Dündar

    7 Eylül 2009 Pazartesi

    Hiç Yaşamamış Gibi Ölmek


    Eflatun'a iki soru sormuşlar:
    Birincisi;  "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan
    davranışları nelerdir?
    Eflatun tek tek sıralamış:
    "Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.
    Ne var ki çocukluklarını özlerler.
    Para kazanmak için  sağlıklarını yitirirler.
    Ama sağlıklarını geri almak için para öderler.
    Yarından endişe ederken bu günü unuturlar.
    Dolayısıyla ne bu günü ne de yarını yaşarlar.
    Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar.
    Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler."

    Sıra gelmiş ikinci soruya; 
    "Peki sen ne öneriyorsun?"
    Bilge yine sıralamış:
    "Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın.
    Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi
    sevilmeye bırakmaktır.
     
    ÖNEMLİ OLAN; HAYATTA EN ÇOK
    ŞEYE SAHİP OLMAK DEĞİL, EN AZ ŞEYE
    İHTİYAÇ DUYMAKTIR."

    BÖYLE BİR SEVMEK


    ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
    azıcık okşasam sanki çocuktular
    bıraksam korkudan gözleri sislenir
    ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    böyle bir sevmek görülmemiştir

    hayır sanmayın ki beni unuttular
    hala arasıra mektupları gelir
    gerçek değildiler birer umuttular
    eski bir şarkğ belki bir şiir
    ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    böyle bir sevmek görülmemiştir

    yalnızlıklarımda elimden tuttular
    uzak fısıltıları içimi ürpertir
    sanki gökyüzünde bir buluttular
    nereye kayboldular şimdi kimbilir
    ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    böyle bir sevmek görülmemiştir.

    ATTİLA İLHAN

    28 Ağustos 2009 Cuma

    Beni Kör Kuyularda


    - Click here for more blooper videos

    Timur Selçuk'un enfes yorumuyla "Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın!"

    18 Ağustos 2009 Salı

    Kitap Keyfimiz


    Merhaba dostlarım, on beş gündür aldığım kitapları paylaşmaya niyetleniyordum, olmadı.Nihayet paylaşımımız için buradayım! Size söz, bundan sonra daha keyifli paylaşımlarda bulunacağız!


    "Ya ortasındasındır AŞK’ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde.."

    Ella Rubinntain (40) Amerikalı bir ev kadınıdır. Tipik burjuva değerlerinin hâkim olduğu oldukça varlıklı bir ailesi, düzenli ve görünüşte “sorunsuz” bir evliliği vardır. Üç çocuğunu da büyüttükten sonra bir yayınevinde editör-asistanı olarak iş bulur; görevi A. Z. Zahara adlı tanınmamış bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi romanını değerlendirmektir. Ancak hayatının kritik bir döneminde eline aldığı bu kitap, hiç beklemediği bir şekilde Ella’yı derinden sarsacak, dünyevi aşkı keşfetmek adına zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmasına neden olacaktır. Hayatlarımızın durgun gölünü dalgalandıran taş misali, yüzleşmek zorunda olduğumuz sıkıntılar, acılar… ve aşkın peşinde kat etmek zorunda olduğumuz zorlu yollar, ödediğimiz bedeller…


    Aşk ve cinsellik, gurur ve inat, gitmekle kalmak, iki sevgili arasında hiç bu kadar tartışılmamıştı.

    Bir kadınla erkeğin birbirini anlaması, birbirini istemesi, birbiriyle anlaşması, birbirlerini çok seviyor olsalar bile neden bu kadar zor?" diye düşündü Hayal. Evet, Uğur'u seviyordu, onunla sevişmekten zevk alıyordu ama niye her sevişmelerinde sorun çıkıyordu? Birbirlerini bu kadar sever ve vazgeçemezken neden yatakta da, hayatta da an İtişilmiyorlardı? Uğur ve Hayal mi anlaşamıyordu, yoksa ta başından beri Adem'le Havva da mı anlaşamamıştı?

    Yeniden keyifli paylaşımlarda bulunmak dileğiyle dostça kalın!

    16 Ağustos 2009 Pazar

    Küllerinden Yeniden Doğmak


    Her dibe vuruşun bir düze çıkışı vardır. Hepimiz, zaman zaman "tamam, ben bittim, öldüm" duygusu yaşayabiliriz. Ama yine hepimiz bir süre sonra tıpkı bir anka kuşu gibi küllerimizden yeniden doğabiliriz!


    Rivayet oIunur ki, kuşIarın hükümdarı oIan Simurg Anka, BiIgi Ağacının daIIarında yaşar ve her şeyi biIirmiş…
    KuşIar Simurga inanır ve onun kendiIerini kurtaracağını düşünürmüş. KuşIar dünyasında her şey ters gittikçe onIar da Simurgu bekIer dururIarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkuIanır oImuşIar ve sonunda umudu kesmişIer.

    Derken bir gün uzak bir üIkede bir kuş sürüsü Simurgun kanadından bir tüy buImuş. Simurgun var oIduğunu anIayan dünyadaki tüm kuşIar topIanmışIar ve hep birIikte Simurgun huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişIer.

    Ancak Simurgun yuvası, etekIeri buIutIarın üzerinde oIan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. KuşIar, hep birIikte göğe doğru uçmaya başIamışIar. YoruIanIar ve düşenIer oImuş.

    Önce BüIbüI geri dönmüş, güIe oIan aşkını hatırIayıp;

    papağan o güzeIim tüyIerini bahane etmiş(oysa tüyIeri yüzünden kafese kapatıIırmış);

    KartaI; yüksekIerdeki kraIIığını bırakamamış;

    baykuş yıkıntıIarını özIemiş,

    baIıkçıI kuşu batakIığını.

    Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıIarı gittikçe azaImış.

    Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra geIen AItıncı Vadi “şaşkınIık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yokoIuş”ta bütün kuşIar umutIarını yitirmiş… Kaf Dağına vardıkIarında geriye otuz kuş kaImış.

    Simurgun yuvasını buIunca ögrenmişIer ki;

    “SİMURG ANKA - Otuz Kuş” demekmiş.

    OnIarın hepsi Simurgmuş. Her biri de Simurgmuş. Simurg Ankayı bekIemekten vazgeçerek, şaşkınIık ve yokoIuşu da yaşadıktan

    sonra biIe uçmayı sürdürerek, kendi küIIerimiz üzerinden yeniden doğabiImek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg oImayı göze aImadıkça batakIığımızda, tünekIerimizde ve kafesIerimizde yaşamaktan kurtuIamayacağız.

    Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır…


    1 Ağustos 2009 Cumartesi

    Fare Yüreğiyle Yaşamak


    Korkusundan devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.
    Ve der ki,
    "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim edemem.'

    Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor:

    'İnsanların çoğu...
    Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
    Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
    Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
    Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
    Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
    Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için...


    Durma üz kendini üzebildigin kadar, hatalarını düzeltecekse.

    Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.

    Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse.

    30 Temmuz 2009 Perşembe

    Nazım Hikmet ve Dört Güvercin


    Türk şiirinin en büyük ozanlarından Nazım Hikmet’in yeni bir şiiri bulunmuş. Eşi Piraye’nin arşivinden “Dört Güvercin” adlı şiirini sizlerle paylaşmak istedim! Yine üyesi olduğum gruptan gelen muhteşem bir şiir!

    Güzel eşi Piraye


    geldi dört güvercin
    suda yıkanmak için.
    Su mahpusane yalağındaydı.
    ve güneş
    güvercinlerin
    gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
    girdi dört güvercin
    yıkanmak için
    suyun içine.
    ve kederli toprakta dört insan
    baktı dört güvercine..
    Güvercinler hep beraber
    güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
    uçabilirler.
    Durdurmaz onları demir ve duvar.
    güvercinlerin yumuşak kanatları var.
    Ve kanatlar
    Şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
    İnsanların kanatları yok
    İnsanların kanatları yüreklerinde.
    Dört güvercin
    güneşe varmak için
    yıkandı, uçtu sudan.


    Nazım Hikmet Ran


    Büyük ustanın her ortamda, her koşulda yılmadan çalıştığına dair bir resim!